Tasarrufun İptali Davası (Mal Kaçırma Kastı )

Genel Olarak

Tasarrufun iptali davası; borçlunun alacaklılarına zarar veren bazı tasarruflarını, davacı alacaklı bakımından, onun alacağı ölçüsünde hükümsüz hale getirmeye yarayan bir dava veya borçlunun alacaklısını zarara sokmak kastıyla malvarlığından çıkarmış olduğu mal ve hakların veya bunların yerine geçen değerlerin, tasarruftan zarar gören alacaklının alacağını elde etmesi amacıyla dava açarak tekrar borçlunun malvarlığına geçmesini sağlayan dava şeklinde tanımlanabilir.

Başka bir deyişle; tasarrufun iptali davası ile borçlunun üçüncü kişi ile yapmış olduğu ve alacaklıya zarar veren, alacaklıdan mal kaçırma kastı taşıyan, kanun tarafından da uygun bulunmayan bir takım işlemler, alacaklı bakımından iptal edilir. Yani, iptal davasını kazanan alacaklı, dava sonunda, davaya konu olan malı borçlunun malıymış gibi haczettirip sattırır ve satış bedelinden alacağını karşılar.

İİK’ nun 278-279 ve 280. maddelerinde iptale tabi tasarruflar üç başlık adı sayılmıştır.

İvazsız tasarrufların butlanı:

Madde 278 – (Değişik: 18/2/1965-538/114 md.)

Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.

Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.

Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.

  1. (Değişik : 9/11/1988-3494/53 md.) Karı ve koca ile usul ve füru, (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 11/7/2018 tarihli ve E.: 2018/9, K.: 2018/84 sayılı Kararı ile.)(1) (…) sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,
  2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,
  3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartıyla irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri,

Acizden dolayı butlan:

Madde 279 –

Aşağıdaki tasarruflar borcunu ödemeyen bir borçlu tarafından hacizden veya mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından evvelki bir sene içinde yapılmışsa yine batıldır:

1 – Borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler;

2 – Para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler;

3 – Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler. 4. (Ek : 9/11/1988-3494/54 md.) Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler. Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez.

Zarar verme kastından dolayı iptal

Madde 280 – (Değişik: 18/2/1965-538/115 md.)

(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/66 md.)

Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu malî durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflâs yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.

(Mülga ikinci fıkra: 17/7/2003-4949/103 md.)

(Değişik: 9/11/1988-3494/55 md.)

Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat edebilir.

Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir.

Ancak kanun iptale tabi tasarrufları tahdidi olarak sayarak sınırlandırmış değildir. Kanunda sayılan başlıklar, iptale tabi tasarruf başlıklarını oluşturmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2019 tarihli bir kararında; “Borçlunun iptale tabi tasarrufları İİK’nın 278, 279 ve 280. maddelerinde üç grup halinde düzenlenmiştir. Bu maddelerde, iptal edilebilecek tüm tasarruflar sınırlı olarak sayılmamıştır. Dava dilekçesinde, anılan maddelerden hangisine dayanıldığının belirtilmesi zorunlu değildir. Bu maddelerden biri veya bir kaçı dava dilekçesinde belirtilmiş olsa bile, hakim bununla bağlı olmayıp, diğer madde hükümlerinden birine dayanarak tasarrufun iptaline karar verebilir.” şeklinde karar verilmiştir.

İptale tabi bu tasarruflar hukuken geçerli tasarruflardır. Burada tasarruf kelimesi, hukuki işlem ve hukuki fiilleri kapsayacak şekilde geniş düşünülmelidir. Borçlunun üçüncü bir kişiden alacağını bir sözleşmeyle sonlandırması, alacağından feragat etmesi, davayı kabul etmesi, sulh sözleşmesi yapması gibi durumlarda da tasarrufun iptali davası açılabilir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Borçlunun mal varlığını azaltıcı işlemler, kanunda sayılan gruplardan olması halinde iptal davasına konu edilebilecektir.

Buna karşılık borçlandırıcı işlemler iptale konu edilemez. Yine maddi hukuk anlamında geçersiz işlemlerin, tasarrufun iptali davasına konu edilmesi gerekmez.

 

TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ TARAFLARI

İptal Davasında Davacı Taraf

İptal davasının kimler tarafından açılabileceği İİK. Md. 277’de düzenlenmiştir.

İptal davası ve davacılar:

Madde 277 – (Değişik: 3/7/1940-3890/1 md.)

İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:

1 – Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,

2 – İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri.

İptal davasının kimler tarafından açılabileceği bu maddede tahdidi olarak belirtilmiştir. Burada belirtilen kişilerin dışındakilerin dava açma hakkı yoktur.

Haciz yolu ile takiplerde;

-Kesin aciz belgesi sahibi alacaklı sahibi alacaklı,

-Geçici aciz belgesi sahibi alacaklı,

-Kendisine karşı İİK. Md. 97/XVII’ye göre açılan istihkak davasında, alacaklı; aciz belgesi sunmadan, karşı dava olarak,

-Aciz belgesi niteliğindeki haciz tutanağı sahibi alacaklı,

-Miras, devir ya da yasal halefiyet yolu ile sonradan aciz belgesine sahip olan alacaklı tarafından, tasarrufun iptali davası açılabilir.

İflas yolu ile takiplerde;

-İptal davası, iflas dairesi tarafından, aciz belgesi sunulmadan,

-İflas dairesi bu davayı açmak istemezse, iptal davası İİK. Md. 245 uyarınca “dava hakkı devir olunan alacaklı” tarafından, tasarrufun iptali davası açılabilir.

Alacaklı tarafından açılmış olan tasarrufun iptali davası devam ederken, borçlu iflas ederse, tasarrufun iptali davasına iflas dairesi devam eder.

6183 sayılı Kanun uyarınca, kamu alacağından dolayı, kimlerin tasarrufun iptali davası açabileceği, adı geçen kanunda İİK. Md.277’ye benzer bir şekilde gösterilmemişse de kimlere karşı bu davanın açılabileceği, kanunun 25. maddesinde İİK. Md.282’ye benzer şekilde düzenlenmiştir.

Her ne kadar 6183 sayılı kanunda kimlerin iptal davası açabileceği düzenlenmemişse de doktrin görüşleri ve yerleşik Yargıtay İçtihatları doğrultusunda, bu davaların; vergi, resim, harç, ceza kavuşturmalarına ait yargılama giderleri, para cezası ile bunların gecikme zammı, faiz gibi eklentileri ve kamu hizmetinin yerine getirilmesinden doğan alacaklar ile bunların takip masrafları olarak nitelendirilen kamu alacaklarını, borçludan tahsil edememiş olan;

-Devlet,

-İl özel idareleri,

-Belediyeler,

-Çeşitli yasalarla nitelikleri belirtilen alacakların tahsili için kendisine takip yetkisi tanınan kurum ve kuruluşlar tarafından tasarrufun iptali davası açılır.

İptal Davasında Davalı Taraf

İİK. Md.282’ de, tasarrufun iptali davalarının kimler aleyhine açılabileceği yani bu davalarda kimlerin davalı sıfatına haiz olabileceği düzenlenmiştir.

İptal davasında davalı:

Madde 282 – (Değişik: 18/2/1965-538/117 md.)

İcra ve iflas Kanununun 11 inci babındaki iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Bunlardan başka, kötü niyet sahibi üçüncü şahıslar aleyhine de iptal davası açılabilir. İptal davası iyi niyetli üçüncü şahısların haklarını ihlal etmez.

Haciz yolu ile takipte açılan tasarrufun iptali davaları;

-Asıl borçlu ve iptal konusu tasarruftan yararlanan üçüncü kişi aleyhine,

-Asıl borçlu ve iptal konusu tasarruftan yararlanan üçüncü kişinin mirasçıları aleyhine,

-Asıl borçlu ve kötü niyetli dördüncü kişiler aleyhine açılabilir.

İflas yolu ile takipte açılan tasarrufun iptali davaları;

-İptale tabi tasarrufta bulunan üçüncü kişiler aleyhine,

-Kötüniyetli dördüncü kişiler aleyhine,

-Yukarıda belirtilen kimselerin mirasçıları aleyhine açılabilir.

İflas yolu ile takipte açılan tasarrufun iptali davasında, borçlu, iflas etmiş olduğundan dolayı, davalı olarak gösterilemez. İflas masasını temsilen, iflas dairesinin davalı olarak gösterilmesi gerekmektedir.

6183 sayılı kanuna göre açılan tasarrufun iptali davaları;

-Borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler,

-Bunların mirasçılarına ve suiniyet sahibi diğer üçüncü şahıslar aleyhine açılır.

6183 sayılı kanuna göre açılan tasarrufun iptali davalarında, bu kanun 25. maddesinde, davalı olarak, her ne kadar borçlu gösterilmemişse de, İcra İflas Kanunu’na göre açılan iptal davalarında olduğu gibi bu kanuna göre açılacak olan iptal davalarında da, borçlu, zorunlu dava arkadaşı olarak gösterilmelidir.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASI ŞARTLARI

Tasarrufun iptali davası açılabilmesi için öncelikle alacaklı ve borçlu taraflar arasında gerçek bir borç ilişkisi mevcut olmalıdır.  Tasarrufun iptali davası, borçluya ve borçludan malı iktisap eden üçüncü kişiye karşı açılacağından dolayı, üçüncü kişinin hukuki güvenliği korunmak istenmiştir. Bu sebeple, davalı ile davacı arasında gerçek bir ilişkisi yoksa tasarrufun iptali davası açılamaz.

Yüksek mahkeme kararlarında da bu durum;

“…Dava konusu temlik tasarrufunun gerçek bir borç ödemesine ilişkin olup olmadığının tespiti bakımından davalı borçlu ile dava dışı … Yetiştirme Yurdu arasındaki yapılan 16.2.2009 tarihli ihale evraklarının tümü (sözleşme, hak ediş raporları, ödeme belgeleri, söz konusu ihale işinin alt taşeron tarafından yapılıp yapılamayacağı gibi hususlar) ilgili idareden istenerek, davalı borçlu O. davalı S. ve davalı S.’nin müdürlüğünü yaptığını belirttiği dava dışı şirketin (Ticari sicil kayıtları istenerek davalı S.’nin adı geçen şirketle bağı belirlendikten sonra) ticari defterleri üzerinde mali müşavir veya hesap uzmanı bilirkişiye inceleme yaptırılıp rapor alınması gerekir…’’ şeklinde vurgulanmıştır.

Borçlu hakkında kesin veya geçici aciz vesikasının olması gerekir. İcra takibi konusu edilen alacağın borçlusu hakkında aciz vesikasının alınması gerekir. Aciz vesikası alınması, tasarrufun iptali davasının açılması için dava şartı olarak sayılmıştır. Fakat aciz vesikasının dava açılırken mahkemeye ibraz edilme zorunluluğu yoktur. Alacaklı yani tasarrufun iptali davasında davacı taraf, yargılamanın her aşamasında temyiz süreci de dahil olmak üzere aciz vesikasını mahkemeye sunabilir. Dava başında geçici aciz vesikası alan davacının daha sonra mahkemeye kesin aciz vesikasını ibraz etmesi gerekir. İcra takibi sırasında yapılan fiili hacizlerde elde edilen, borçlunun hacze kabil malı yoktur şeklindeki haciz tutanağı da aciz vesikası yerine geçer.

Aşağıda verilen, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi İlamında da görüleceği üzere yüksek mahkemenin görüşü de bu şekildedir.

“…Dosyaya kesin veya geçici aciz belgesi sunulmamıştır. Bu durumda mahkemece dava şartı olan kesin veya geçici aciz belgesi sunulmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi doğru bulunmamıştır…”

Borçlu hakkında başlatılan icra takibinin kesinleşmiş olması gerekmektedir. Örnekle açıklamak gerekirse; borçlu tarafından icra takibine itiraz edilmişse, icra takibi kesinleşmiş sayılamayacağından dolayı tasarrufun iptali davası açılamaz. Öncelikle itirazın iptali davası açılmalıdır. Dava sonucuna göre icra takibi kesinleştirilirse, tasarrufun iptali davası açılabilir. Bu sebeple; kesinleşmemiş icra takibi üzerinden tasarrufun iptali davası açılabilmesi mümkün değildir.

İcra İflas Kanunu’nun 277. ve devamı maddeleri uyarınca açılacak olan tasarrufun iptali davalarında, iptali talep edilen tasarrufun, icra takibi konusu edilen borcun doğum tarihinden sonra gerçekleşmiş olması gerekir. Aksi halde tasarrufun iptali davası açılabilmesi mümkün değildir.

Anılan bu dava şartı hakkında yüksek mahkeme kararları da;

“…Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için borcun, iptali istenen tasarruftan önce doğması dava önkoşulu olup mahkemece res’en araştırılmalıdır. Dava koşulu gerçekleşmediği takdirde işin esası hakkında hüküm kurulamaz. Somut olayda davalı borçlu Rüstem için davaya konu borç, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/10/2010 tarihli ve 2010/17-398 Esas ve 2010/497 Karar numaralı ilamında da benzer şekilde kabul edildiği üzere dava dışı banka ile imzalanan kredi sözleşmesi ile doğmuş olup bu tarihten sonraki borçlu tasarrufları için iptal davası açılması mümkündür…” şeklindedir.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE

Öncelikle belirtmek gerekir ki; tasarrufun iptali davalarında zamanaşımı süresi değil hak düşürücü süre vardır. İcra İflas Kanunu’nun 284. maddesinde belirtildiği üzere, tasarrufun iptali davası açma hakkı, geçersizliği öne sürülen tasarrufun, tasarruf tarihinden itibaren beş yıl geçmekle düşer. Tasarruf tarihinden itibaren beş yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra, artık İ.İ.K. 277. ve devamı maddeleri uyarınca tasarrufun iptali davası açılamayacaktır.

İcra İflas Kanunu’nun 278. maddesinde ivazsız tasarrufların iptali bakımından haciz veya iflastan iki sene önceki tasarrufların iptale konu edilebileceği düzenlenmiştir. Aynı kanunun 279. maddesinde ise acizden dolayı butlan halinde acizden önceki bir sene içerisindeki tasarrufların iptale tabi olduğu belirtilmiştir. İcra İflas Kanunu’nun 278. ve 279. maddelerinde belirtilen süreler, dava açma süreleri değildir. Bu süreler hangi tasarrufların iptale konu edilebileceğine düzenleme getirmiştir. Bu sebeple, İ.İ.K. 277. Ve davamı maddeleri uyarınca açılan, bütün tasarrufun iptali davalarında hak düşürücü süre beş yıldır.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ SONUÇLARI

Tasarrufun iptali davasının sonuçları İcra İflas Kanunu’nun 283. Maddesinde düzenlenmiştir.

İadenin şümulü:

Madde 283 – (Değişik: 18/2/1965-538/118 md.)

Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile, hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir.

İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (Davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkum edilir.

İptal davası üzerine üçüncü şahıs da, mamelekinde hasıl olacak eksikliğin borçludan tahsilini aynı davada isteyebilir. Bu talep, iptal davasının tefrik edilerek daha önce hükme bağlanmasına mani değildir.

İptal davasını kaybeden üçüncü şahıs, karşılık olarak şeyi veya bedelini borçludan veya iflas masasından geri isteyebilir.

Batıl bir tasarruf neticesinde kendisine ödenen şeyi geri veren alacaklı eski haklarını muhafaza eder.

Kendisine bağış yapılan iyi niyetli ise yalnız dava zamanında elinde bulunan miktarı geri vermeye mecburdur.

Davacı alacaklı iptal davasını kazandığı takdirde, malın maliki değişmez. Üçüncü kişinin mülkiyet hakkı devam eder. Ancak; alacaklı, sanki o mal halen daha borçlunun mal varlığındaymış gibi malı cebri icra yolu ile haczetme ve sattırma hakkını elde eder. Buradan da anlaşılacağı üzere, iptal davası ayni bir dava değil kişisel bir davadır. Haczedilen malın satışı yapıldığı takdirde, alacaklı alacağını temin ettikten sonra para artarsa, bu para üçüncü kişiye verilir.

Eğer, üçüncü kişi, dava konusu malı, dava sırasında elden çıkarmışsa, davacı alacaklı, bu durumda İİK. mad. 283/II hükmünün uygulanmasını isteyebilir.

Yüksek mahkeme yukarıda bahsedilen konu hakkında; “…Tasarrufun iptali davalarında, borçlu ile işlemde bulunmuş olan üçüncü kişinin, satın aldığı malı elinden çıkarmış ve dördüncü kişinin ‘iyiniyetli’ olması halinde, üçüncü kişinin elinden çıkardığı malın, elden çıktığı tarihteki değeri oranında ve davacı alacaklının alacak ve fer’ileri ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmesi, dördüncü kişinin «kötüniyetli’ olduğunun kanıtlanması halinde ise; mahkemece ‘tasarrufun iptaline’ karar verilmesi gerekeceğini…” şeklinde kararlara yer vermiştir.

Tasarrufun iptali davası üzerine, üçüncü kişi malvarlığında meydana gelebilecek eksikliğin, borçludan alınmasını aynı davada isteyebilir. Bu talep, iptal davası ile birlikte incelenebileceği gibi, iptal davasının ayrılarak daha önce hükme bağlanmasına engel teşkil etmemektedir.

İflasta, iflas dairesi veya alacaklı, iptal davasını kazanırsa dava konusu mal iflas masasına alınır. İflas dairesi malın satışını yapar. Satıştan elde edilen para, alacakların ödenmesine ayrılar. Alacaklıları, tüm ödemeler yapıldıktan sonra para artarsa, artan para, üçüncü kişiye verilir.

Kanun maddesinde de açıkça belirtilmiş olduğu üzere, kendisine bağış yapılan iyiniyetli davalı, sadece dava zamanında elinde bulunan miktar ile sorumludur.

Tasarrufun iptali davasının; ayni dava olmaması, şahsi dava olmasında dolayı, bu davanın sonucundan sadece davacı sıfatına haiz alacaklı veya alacaklılar yararlanabilir. Tasarrufun iptali davası, dava dışı alacaklılar bakımından herhangi bir hüküm doğurmayacaktır. Çünkü, dava dışı alacaklılar, bu şahsi davanın tarafı değillerdir.

SONUÇ

Haciz yolu ile takipte hacizden, iflas yolu ile takipte iflasın açılmasından önce, borçlunun hak ve mallarında üzerinde, serbestçe tasarrufta bulunma haklarına dayanarak alacaklıya zarar veren işlemlerde bulunmaları, alacaklılara, tasarrufun iptali davası açma hakkını kazandırmaktadır. Alacaklı; tasarrufun iptali davası açarak, borç doğumundan sonra, hacizden veya iflasın açılmasından önce, borçlunun yapmış olduğu, kendi zararına olan tasarrufları iptal ettirerek, borcunu tahsil etmeyi amaçlamaktadır. Elbette ki borçlunun yapmış olduğu tüm tasarruf işlemlerinin iptal edilebilir olması söz konusu değildir. İİK.’nın 277. ve devamı maddeleri uyarınca, yapılan tasarruf işlemlerinin iptali sağlanabilmektedir. Alacaklı tarafın da iptal davası açabilmesi gerekli dava şartlarını eksiksiz olarak tamamlaması gerekmektedir. Gerekli dava şartlarının sağlanması sonucu, borçluya ve borçlunun yapmış olduğu tasarruf işleminin diğer tarafı olan, üçüncü kişi aleyhine, tasarrufun iptali davası açılır. Tasarrufun iptali davası, taşınmazın aynına ilişkin bir dava olmayıp şahsi nitelikte bir davadır. Bu sebeple, kesin yetki kuralına tabi değildir. Borçlunun veya üçüncü kişinin yerleşim yeri mahkemesinde iptal davası açılabilir.  İptal davalarında, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın görevli mahkeme ise asliye hukuk mahkemesidir. Ancak, kanunda belirtilen iki halde, görevli mahkeme, icra hukuk mahkemesi veya ticaret mahkemesi olabilmektedir. İptal davalarında, zaman aşımı süresi değil hak düşürücü süre vardır. Tasarruf tarihinden itibaren beş yıllık hak düşürücü süre işlemeye başlar. İİK.’nın 278. ve 279. maddelerinde belirtilen süreler zaman aşımı süresi değildir. Kanun maddelerinde belirtilen süreler, hangi tasarrufların iptal davasına edilebileceğine düzenleme getirmektedir. Tasarrufun iptali davalarında, yapılan yargılama sonucu davacı, davayı kazandığı takdirde, malın maliki değişmemektedir. Mahkemece, sanki o mal borçlunun mülkiyetindeymiş gibi alacaklıya cebri icra yolu haczetme ve sattırma yetkisi verilmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere, bu dava türü –tasarrufun iptali davası- ayni bir dava değil kişisel bir davadır. Bu sebeple, davada taraf olmayan, diğer alacaklılar için herhangi bir sonuç doğurmayacaktır. Haczedilen malın satışı yapıldığı takdirde, alacaklının, alacağından arta kalan para olması durumunda bu para borçluya değil, üçüncü kişiye verilir. Ayrıca; kanun koyucu,  burada kendisine bağış yapılan iyiniyetli üçüncü kişi korumuş ve dava zamanında elinde bulunan miktar ile kendisini sorumlu tutmuştur. Tasarrufun iptali davaları, borçluların, iptale tabi tasarruflar yapması sonucu uygulamada çokça başvurulan bir dava yolu olmuştur. Bu dava yolu ile alacaklılar, alacaklarının teminini sağlamaya çalışmışlardır.

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız tasarrufun iptali davaları, her biri hukuki bilgi ve yorumu gerektiren sayısız detayı içermektedir. Herhangi bir hak kaybına uğranmaması, mağduriyet yaşanmaması, usul ve esasa ilişkin yapılacak muhtemel hataların önüne geçebilmek adına bu tür taleplerinize ilişkin olarak avukat yardımından faydalanmak ve hukuki destek almak, sizlerin yararınadır.

Av. Melih ÇELİK Hukuk Bürosu, mal kaçırma ve tasarrufun iptali davaları başta olmak üzere olarak icra ve iflas hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda müvekkillerine avukatlık ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır.

14/09/2022, Samsun

Call Now Button0 (553) 979 08 87